Göç, bugünler de içinde bulunduğumuz siyasal-sosyal gelişmeler nedeniyle en çok konuştuğumuz konulardan biri. Hem umudu, hem hüznü çağrıştıran göç, kalanları, gidenleri, varılan yeri, yeni yerdeki komşuları her şeyi derinden etkiler. Sosyolojik, ekonomik ve uluslararası ilişkiler açısından sık sık incelenen göç ve ilişkili kavramlara bir de bireysel perspektiften bakalım.
Tanım olarak göç, ekolojik ve en geniş tanımıyla bir türün üyelerinin farklı bir çevreye büyük ölçekli hareketidir. En çok bildiklerimiz kuşlardır. Fakat tüm hayvanlar, bitkiler hatta mikroorganizmalar aslında göç edebilirler. Üstelik temelinde beslenme, barınma gibi, insanla aynı amaçlarla…
Göç birçok farklı nedenle olabilir fakat temelinde neden aynıdır. “Daha iyi bir hayat, daha iyi bir gelecek.” İster göç, savaş, afet, işgal, siyasi baskı gibi travmatik nedenlerle zorunlu bir göç olsun, isterse de daha iyi maaş, daha fazla özgür, daha bireysel hayat gibi gönüllü nedenlerle… Özünde arzulanan aynıdır. Umut dolu hayaller vardır.
Göçmen Olma : Niyet ve Varış
Hazırlık bazen çok gergindir. Orda yeniden hayata tutunmak ürkütür. Bazen de kişi, haklı gerekçeler ne olursa olsun varılacak yere varmayı ister. Karmaşık duygularla çıkılan yolculuk bazen doğrudan mutlu sonla devam ederken, bazen yalnızlık, çaresizlik hislerini tetikler. Hele de Covid-19 kapanmalarında. Kaygı, korku, özlem hepsi karışır. Çaresizlik travmatik bir nedenle geldiyseniz öfkeyi, isteğe bağlı gittiyseniz pişmanlığı tetikler. Kendi dünyasında taşıyamaz artık duygularını insan. Eğer besleyici bir sosyal destek ağının içindeyseniz, paylaşımlar hafifletir yükünüzü. Ama fırsatçı bir ortamdaysanız literatürde “marginalization of immigrant” diye geçen, öfkeniz ya anavatana, ya geldiğiniz ülkeye, ya farklı bir etnik ya da dini gruba yönelir ve militanlaşma başlar. Artık sizi öfke yönetir. Bu militanlaşma yeni komşularınızı da marjinalleştirirse derin çatlakları olan bir sosyal ortamın ortasında kalmak zorunda kalırsınız.
Şu an tam olarak toplumca bunu yaşıyoruz. Kontrolsüz ilerleyen göçmen kabul süreci, bizim güvenlik ve gelecek kaygılarımızı artırıyor. Artan kaygılar gelen göçmenlerin daha fazla etiketlenip dışlanmasına, kaygı, yalnızlık ve öfkeye neden oluyor. Karşılıklı artan öfke, çatlakları artırıyor ve toplumsal gerilimi tırmandırıyor.
Ev Sahibi Olma : Önce Misafirlik, Sonra Komşuluk
Ev sahibi tarafında olduğumuzda böyle iken, misafir olduğumuzda da benzer şeyleri yaşıyoruz. Avrupa’ya, Amerika’ya ve diğer ülkelere göç eden vatandaşlarımız bir anda yalnızlaşırken, önyargılar nedeniyle “İslamofobik” veya ırkçı saldırılara maruz kalabiliyor. Bu yönüyle de aslında “milletler”, hem ev sahibi, hem misafir olabiliyor.
Bu noktada asıl sorun, milletçe ortak bir tavrın, devletçe de tutarlı bir politikanın olmaması. “Ya hep ya hiç” düşünen zihinlerimiz, ya “İnsani durum gelsinler” diyor, ya da “Ya da ne işleri var gitsinler” diyebiliyor. Birbirimize de öfkeleniyoruz bu noktada. Ama şu bir gerçek ki, bireysel hayatlarımızda olduğu gibi, ülke ve toplum olarak da kimi kabul edip etmeyeceğimizin, “sınırlarımızın” önemi büyük.
Göçte Farklı Boyut : Göçebelik
Bir de göçmen kuşlar gibi, bizim gibi, göçü yaşam biçimi olarak yaşayan milletler, topluluklar var. Bu durum yukarıdaki göç kavramından farklı, göçebelik. Bildiğimiz tarihimizin, uygarlığın başında hayvancılık gibi faaliyetlerle ilişkili olsa da, Osmanlı’da bir devlet politikası olduğu için Son 150-200 yıl öncesine kadar göçebe hayatımız sürmüştür. Aslında Osmanoğulları, diğer beylik ve sülaleler yerleşip, kök salıp, büyümesinler diye organize biçimde özellikle Türkmenleri göçe zorlamıştır. Nüfus tarihi kitaplarında ayrıntılı anlatılan, ülkemize Balkanlardan göçenlerin aslında Konyalı oldukları gibi teoriler de bu sistematize göçün sonucudur. Göçebe yaşam tarzı ve bize etkileri ile ilgili konuyu, bu farklı perspektifle Erol Göka hocamız Türklerin Psikolojisi isimli eserinde irdelemiştir. Her yoruma katılmamakla beraber, bakış açısıyla farklı ve okunmaya değerdir.
İki kitap önerisini de beraberinde getiren bu yazıyı, sınırlarınızı koruyabildiğiniz, güvende hissettiğiniz, iyi bir ev sahibi ya da önce misafir sonra komşu olabildiğiniz yerlerde yaşamanız dileklerimle noktalıyorum.